1949 Kolombiya doğumlu Pablo Escobar, gençken en yakın arkadaşıyla Kolombiya varoşlarında bir muhabbete dalar. muhabbetin konusu zenginlerdir. bu insanların zenginliğine nasıl balta vururuz demişti. ve sonra bunu ancak uyuşturucu ile sağlayabileceğini düşündü. ve otomobil hırsızlığından kokain piyasasına dalış gerçekleştirdi. kolombiya, meksika, abd hatta avrupa ve asya. dünya'nın her tarafına kolunu uzatmıştı. üzerinde uyuşturucu gömleği, gömleğinin kollarında kokain'den yapılma kol düğmeleri vardı. medellin'de dünyanın en büyük kokain kartel'ini kurmuştu. e tabi kokain piyasası adam öldürmeden olmazdı. ülkeyi kaosa attığı çok günler oldu. öldürdü, öldürttü. kısa sürede gücü arttı. hem de ışık hızıyla. para saçıyordu. parasını varoşlardaki kolombiyalılar için kullandı. evsiz olana ev, işsiz olana iş, futbol sahası isteyene futbol sahası, parası olmayana para verdi. varoşlarda kimin bir şeye ihtiyacı olsa Pablo ordaydı. bir yandan dünya'nın en büyük kokain baronu olmuştu.
kendi malikanesinde playboy tarzı bir yaşam sürüyordu. tonlarca parası vardı. bu paralarını depoda saklarken fareler tarafından talan edilen milyon dolarlardan bahsedilir. hatta bu paraları destelemek için kullandığı lastiklere aylık 2500 $ para harcadığı söylenir. malikanesi'nin adı "pablo escobar mansion"du. bu malikanesinde dokunulmazdı. malikane bir adadaydı. bu adaya bir uçak pisti bile yaptırmıştı. uyuşturucu akışını sağlamak için.
ayrıca bir futbol düşkünüydü. bir kulüp satın aldı. ayrıca ülkenin milli takım oyuncularını hapishanesine çağırıp maç yaptırdığı, büyük zaferlerden sonra oyunculara partiler verdiği söylenir. ünlü "scorpion save"in sahibi rene higuita kendisini hapishane'de ziyaret ettiğinden dolayı hapise atılmıştı.
kendisi big boss olmuştu bunu yaparken de varoşları yanına almıştı. varoşları yanına almasında sadece iyi niyetli olması, varoşlardan gelmesi yoktu tabi. kendisinin en büyük düşmanı abd'yi ancak bu şekilde yenebilecekti. çünkü ülkesi kolombiya kendisiyle baş edemeyince pası birleşik devletlere atmak istedi. pablo'yu orada yargılatacaktı. pablo ise kıvrak zekasıyla siyasete girecekti. yıllardır ektiği tohumlar meyvesini verme sürecine girmişti. varoşların desteğiyle meclis üyesi olmuştu. artık işlerini daha rahatça yapabiliyordu. çünkü dokunulmazdı. kendisi gibi suçluların abd'de yargılanmasını engelleyecek yasanın onaylanmasında büyük paya sahipti. dışişleri bakanı'nı alenen öldürttü. kendisi hakkında elinde ciddi delilleri olan bir muhbirin bulunduğu uçağı patlattı. 110 kişiyi öldürdü. ama o muhbir'in o uçakta olmadığı sonradan ortaya çıktı.
kendisi tüm suçlarının affedilmesi karşılığından bir dönem hapis yatmayı kabul etti. ama hapishane şartlarını kendi belirleyecekti. katedral hapishanesi. bu hapishane'yi bir cennet gibi dizayn ettirip içerde ne isterse yaptı ve içeriye askerleri, polisleri sokmadı. kolombiya devleti el mahkum kabul etti bu şartları. kendisini ispiyon ettiğini düşündüğü iki adamını hapishane'de öldürdü. işte büyük kovalama burada başladı. bundan sonra yıllarca kaçtı. kovalandı. abd yardımlı ekipmanlarla arandı durdu. bu sırada kendisinin yerini söylemesinler diye insanlara milyonlarca dolar para döktü. bu sırada büyük isyanlar boy gösterdi. escobar'dan bıkmış kişiler bir araya geldi. escobar'ın adamlarını öldürüp boynuna mesajlar astılar. escobar oğlunu ve eşini yurtdışına yollamaya çalıştı. ama olmadı. çok sevdiği oğluyla muhabbeti uzun tutunca yeri tespit edildi. çatılar üstünde kovalanırken hem de çıplak ayak önü açık gömleğiyle vuruldu. öldürüldü. öldü.
escobar'la ilgili izlemenizi önereceğim iki belgesel. birisi national geographic channel'da diğeri de ntvspor'da yayınlanmıştı:
ntvspor http://www.youtube.com/watch?v=2v4eSb2Yyy8
national geographic channel http://www.youtube.com/watch?v=Lrr4Avc5TdA
ha unutmadan o ölünce ülke daha da büyük bir kaosa sürüklendi.
"okuyamadım ama onları zehirleyebilecek güce sahibim. bu her şeyi açıklıyor."